Mahmut Övür - Neden aday oldum?
Türkiye'de siyasetle uğraşmanın ağır bedelleri olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Cumhuriyet öncesine hatta tek parti dönemine bile gitmeye gerek yok. Çok partili sisteme geçildikten sonra siyasetçilerin başına neler geldiğine bakmak bile yeterli.
"Yeter söz Milletin" diye yola çıkan başbakan rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmeleri bunun en acı örneği.
Türkiye ilk sivil siyaset deneyiminin bedelini ağır ödemişti.
O tarihten sonra da, siyasete kurulan tuzaklar hiç bitmedi. Her on yılda bir, bürokratik vesayetçi sistem ve onun akıl hocası"üst akıl" ya darbelerle ya da muhtıralarla siyasete müdahale etti.
Siyaset, ne zaman topluma nefes aldırıp önünü açmaya kalksa hep zinde kuvvetler devreye girip önünü kesti.
Ve öyle bir hale geldik ki, derin tarihimizi unutup, iddiası ve özgüveni olmayan bir ülkeye döndük.
Kendisi olmayan, bütün renkleri solmaya terk edilen bir ülke.
Kurgulanan tek tip insan modeliyle demokrasiye, özgürlüğe ve zenginliğe ulaşmamız hayaldi...
İşte 60'ların ortasından sonra bu topraklarda yaşayan özellikle gençlerin siyasetle buluşmasına bu "daha iyi yaşayabiliriz hayali" neden oldu. Kimimiz sağa, kimimiz sola, kimimiz inanç değerlerine, kimimiz de etnik kimliğine sahip çıkan bir yola yöneldik.
Ama o ceberut yapı bunu da iyi kullandı. Biz de gerçekleşebilir hayallerimizi bir yana bırakıp, "hayalcilik" peşinde koştuk ve birbirimizle uğraştık. Ve ne çok insanımızı kaybettik. Asıl büyük travmayı da, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yaşadık.
Özgürlükler için çıktığımız yolculuğun darbelere zemin olması 70'lerde benim gibi, şiddetle arasına mesafe koyanları ve siyasetle ilgilenenleri biraz olsun akıllandırmıştı.
Daha sivil, daha demokrat bir siyasi yolculukla bu ülke değişebilirdi.
Bu düşünceyle siyaseti izlemeye alıp mesleğime, gazeteciliğe döndüm. Muhabirlik, yöneticilik ve yazarlıkla sürdürdüğüm 33 yılda, 80 sonrası Türkiye'nin yaşadığı gel gitlere, siyasi kırılmalara ve post modern darbelere tanık oldum. İnanılmaz yasakçı, kirli ve ceberut bir bürokratik devlete sahip olduğumuzu gördüm.
Dindarını, Kürdünü, Alevi'sini, kadınını ve gencini sevmeyen, onları olduğu gibi kabul etmeyen ve zorla değiştirmeye çalışan bir devlet.
Bu yüzden, açık veya derin bu devlet değişmeden Türkiye toplumu ne özgürleşebilir ne de zenginleşebilirdi. Buna ilişkin ilk umudu, rahmetli Turgut Özal verdi.
Ona da izin vermediler ama o ilk ateşi yakmıştı. Biz solda olanlar ise, o ateşi "sosyal demokrat" eksende sürdürmek istedik ama statükocu sol kafa buna izin vermedi, vereceği de yoktu. O fırsatı kaçırdık. Ama Türkiye hayallerimiz hep sürdü. Sürdüğü için de ikinci dönüştürücü ateşi 3 Kasım 2002'de yakan Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini görmezlikten gelmedik. O günü hatırlıyorum, Türkiye'nin değişim ruhunu yansıtan Sabah'ın manşeti aynen şöyleydi: "Anadolu İhtilali"
O yıllarda CHP üyesi olmama rağmen o ihtilalin nasıl bir dönüşüm sağlayacağını gördüm ve her zaman AK Parti'nin hakkını teslim ettim. 2007 yılındaki o 367 hokkabazlığı ve 27 Nisan e-muhtıra sonrası da CHP'yle yollarımı ayırdım. AK Partili olmadım ama AK Parti'nin Türkiye'de yaptığı sessiz devrimleri hep destekledim. Bizim kuşağın 70'lerde yapmak istediği ya da hayal ettiği her şey tek tek gerçekleşiyordu.
Ekonomide yapılanları bir yana bırakıyorum, sadece devletin Kürt, Alevi, azınlıklar ve başörtüsü meselesine bakışındaki paradigma değişikliği bile çok değerliydi.
"Biz yapamadık, onlar yaptı" diye karşı çıkmayı hiç aklımdan geçirmedim. Bu ülke için bir şeyler yapanlara hep minnettar oldum.
Çünkü zihinler sömürgeleştirildiği için bu ülkede insanı değerli kılacak değişimleri gerçekleştirmek hiç kolay değildi.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Türkiye için bir şans gördüm ve Türkiye'yi demokratikleşme yürüyüşüne destek verdim.
Şimdi o desteği siyasete aktif girerek vermek istedim. Bu yüzden yaklaşık 25 yıl oturduğum İstanbul 3. Bölgeden milletvekili adayı oldum. Türkiye'nin gelecek 10 yıllarını ilgilendiren bir seçime giderken, Türkiye'yi değiştiren ve yol açan AK Parti saflarında olmak istedim.
Çünkü "Yeni Türkiye"nin kuruluşunu sağlayacak, ilk kez sivil anayasa yapacak, çözüm sürecini hayata geçirecek ve ucubeye dönen siyasal sistemi başkanlıkla taçlandıracak bir ekibin, yüce Meclis'teki bir üyesi olmak müthiş heyecan verici...
Eminim bu hedef sizleri de heyecanlandırıyor.
Seçim nedeniyle yazılarıma ara verdiğimi de bilginize sunuyorum. Saygılarımla...